Skip links

Ankesörlü Telefon Soruşturmaları

 

İstanbul’da faaliyet gösteren Sezgin & Akın Hukuk Bürosu olarak ceza avukatı kadrosuyla TSK içerisindeki Fetö yapılanmasının tespiti için başlatılan ankesörlü telefon soruşturmaları davalarında 20 yıllık tecrübesini müvekkil ve danışanlarına aktararak, en hızlı ev doğru sonuca ulaştırmayı amaçlar.

Ankesörlü Telefon Soruşturması

 

Şu an fazlasıyla gündemde olan ankesörlü telefon soruşturmaları nedir? Bu soruşturmalarda baz alınacak önemli hususlar nelerdir? Bir aramanın örgütsel nitelik taşıyıp taşımadığını belirlemek için incelenen kriterler hangileridir?

                   Ankesörlü telefon, kamuya açık alanlara tahsis edilen, kullanımı kamuya açık olan ücret yerine geçen herhangi bir jeton, telefon kartı, para veya kredi kartı ile kullanılan umumi telefon türüdür. Ses, sms, internet, video-mail, kamera, e-mail ile fotoğraf gönderme gibi hizmetleri sunmak üzere tasarlanmış makinalardır.

                   Ankesör soruşturmaları, askeri personellerin sabit veya ankesörlü hatlardan örgütsel aramalar yapıldığı iddiasıyla başlatılan ceza soruşturmalarıdır. Son zamanlarda çokça adı duyulan ve medyada ciddi yer teşkil eden bu soruşturma için arana bazı kriterler vardır şöyle ki;

  • Ardışık arama: Bir kontörlü hat veya ankesörden, aynı rütbelerden birden fazla kişi ard arda aranmış ise bu durum şu an en şüpheli görünen durumlardan birisi.(Ayrıntısı için ilgili makalemize tıklayınız.)
  • Periyodik arama:Aynı kişi 15-20 günde veya ayda bir aynı veya yakın mesafeli ankesörlü telefonlardan aranmışsa bu arama da şüpheli görülebiliyor.
  • Son iki veya dört rakamı belli sayılara tamamlama: HTS kayıtlarında önce 2-3 saniye süren bir görüşme olup hemen sonrasında 25-50 saniye süren bir görüşme varsa ve bu iki numaranın son iki veya dört rakamı arasında bağlantı bulunabiliyorsa, ilk aramanın yanlış arama olduğu değerlendirilerek, bu aramadan hemen sonra yapılan arama şüpheli olarak inceleniyor.
  • Görüşme süresi: Ankesörle yapılan aramaların toplantı tarihi ve yerini bildirmekle sınırlı olması nedeniyle görüşmelerin yaklaşık 25 saniye ile 50 saniye arasında gerçekleştiği iddia ediliyor. HTS incelemelerinden bu sürelere denk gelen görüşmeler şüpheli bulunabiliyor.
  • Arama sayısı: Ankesörlü telefondan aynı kişi en az 5 kez aranmışsa, bu da şüpheli görülebiliyor ve arama kayıtları ayrıntılı incelenebiliyor. Ancak dosyanın konusu örgüt üyeliği olması nedeniyle herhangi bir arama sayısı doğrudan önemli değildir. Bu aramalar hakkındaki incelemeler örgütsel nitelik taşıyıp taşımamasına ilişkin yapılmaktadır. Bu incelemelere göre tek arama şüpheli görülebileceği gibi, onlarca arama şüpheli görülmeyebilmektedir.

                   Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 06.11.2019 tarihli ilk kararında; iletişimin tespiti/HTS kayıtları ile tespit edilen ardışık aramalar sanık aleyhine tek/yegane delil olmayıp, ayrıca bu konuşmaların örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığına dair “mahrem imam” olarak adlandırılan örgüt mensubu şahsın sanık aleyhine tanıklığı bulunmaktadır. Daire; kamuoyunda “ankesörlü telefon” olarak adlandırılan davalarda, kararda gösterilen şartları taşıyan “ardışık”, “periyodik” veya “tekil” aranmanın, bu aranmaları destekleyen, sanığın örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösteren tanık beyanı gibi başka delillerle desteklenmesinin örgüt üyeliği için gerekip gerekmediğini incelememiştir.

                    Yargıtay 16. Ceza Dairesi bu yazımıza konu 19.12.2019 tarihli kararında ise; sanık aleyhine bir değerlendirmede bulunarak, ardışık arama ve tekil aramayı gösteren ankesörlü telefon görüşmelerinin mesai saatleri bitişine yakın yapılmasını, ardışık aranan askerlerin aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olmasını örgüt üyeliği için yeterli görmüş, bu telefon görüşmelerinin örgütsel faaliyete yönelik yapıldığını gösteren ve destekleyen başka delil aramamıştır.

Bu Yargıtay karaları değerlendirildiğinde, aranmaları destekleyen, sanığın örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösteren tanık beyanı gibi başka delillerle desteklenmesinin örgüt üyeliği için bir şart olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki;

HTS kayıtlarında aranan şartlarda ardışık, periyodik veya tekil aramanın varlığı tek başına yeterli bulunup ceza vermek için tanık beyanı gibi başkaca delil aranmasına ihtiyaç görülmemiştir.

Görüldüğü üzere soruşturma aşamalarında, özellikle büyükşehirlerdeki tüm sabit kontörlü ve ankesörlü hatların hts kayıtları geriye dönük incelenerek ayrıntılı incelemeler yapılmaktadır.

Bu soruşturmalar neticesinde ankesörlü telefon mağdurları olduğu gibi, etkin pişmanlık kapsamında verilen beyanlarla bu aramaların doğruluğunu kanıtlayan itirafçı beyanları da mevcuttur. Pek tabi ki de, itirafçı adı altında verilen beyanların içeriği de önem arz etmektedir. Her etkin pişmanlık kapsamında verilmiş beyan etkin pişmanlık beyanı olmayacağı gibi, verilen bilgiler soyut ve aksi ispatlanabilecek nitelikte iftira niteliğinde olma ihtimali de mevcuttur.

Ancak; Sanığın içeriği belirlenemeyen ve başka somut delillerle de desteklenmeyen “ardışık”, “periyodik” ve “tekil” aranmasının, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu anlamına gelmeyeceği, aksinin kabulünün “şüpheden sanık yararlanır” ilkesini ihlal edeceği, HTS görüşmelerinin örgütsel nitelikte olmadığının ispatlanmasının sanıktan beklenmesinin, suçsuzluk/masumiyet karinesinin doğal bir sonucu olan “iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür” ilkesini ihlal edeceğini ve suçsuzluğunu ispat yükünü sanığa yükleyeceğini, kararda geçen, “sanık, alınan savunmalarında, söz konusu aramalara ilişkin makul bir açıklama getirememiştir.” ibaresinin, kişinin suçsuzluğunu ispat ederek kanıtlaması gerektiği taşıyacağını, bu yönde bir kabulün Ceza Yargılaması Hukukunun temel prensiplerinden olan, “suçsuzluk/masumiyet karinesi”, “itham sistemi”, “iddia edenin iddiasını ispatla mükellef olduğu” ve Anayasa m.38/5 ile İHAS m.6 kapsamında güvence altına alınan “nemo tenatur/kendini suçlamama” ilkelerine aykırı olduğunu, “kendini suçlamama” ilkesi bakımından ise itham sisteminden suçlanan kişinin sırf bu suçlamadan dolayı mahkum edileceğine dair inancının suçsuzluk/masumiyet karinesinin özünü zedelemenin yanında, kendisine karşı bir önyargının olduğunu kabullenerek, sanık üzerinde suçsuzluğunu ispat etme baskısı oluşturacağını ifade etmeliyiz.

Yine, Yargıtay 16. Ceza Dairesi 06.11.2019 tarihli, 2019/1582 E. ve 2019/6838 K. sayılı kararında;

“…bir asker şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, şehir merkezleri, büfe, lokanta, kırtasiye  vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik araştırmalarla tespit edilmesi ve yargılama yapılan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağında kuşku yoktur.”

Originally posted 2021-03-28 22:06:33.